AĞIRSAĞLAM MANTALİTE: İSTEDİĞİN HER ŞEYE NASIL ULAŞIRSIN?
Şimdi tam bedelini öde, yarın istediğin bedeli ödeyebilirsin!
Herkes hayatından muazzam şeyler istemeli mi?
Mükemmel bir kariyer? Maddi zenginlik? Politik güç? Harika bir aşk? Kupalar, madalyalar, mutluluk?
Bana göre mutluluk, başarıdan çok uyum ile alakalı. Ne istiyorsun; ve istediğin şey için ne kadar çalışıyorsun? İkisinin arasında ne kadar uyum varsa, kişi o kadar mutlu oluyor.
Hepimiz bir şeyler istiyoruz, ancak bazılarımız daha azı ile de çok mutlu olabiliyor.
Mutlu insanlar her zaman geçinmesi iyi insanlar oluyor.
Bazılarımız, mutlu değil. Harika şeyler istiyorlar, ama karşılığında bir bedel ödemeyi sevmiyorlar. İsteklerini konuşuyorlar, ancak eforu tercih etmiyorlar. Nedense istekleri için çalışanları da pek benimsemiyorlar.
Bunlara taklitçi veya özenti diyebiliriz. En önemli özellikleri, özgüvensizliklerine yenilip hemen vazgeçmeleri. Bu tipler ağırsağlam mantalitenin en büyük karşıtı (yazının ilerisinde göreceksiniz) ve başarmak isteyenin çevresinde tutmaması gereken tipler.
Bazılarımız ise, ağırsağlam. Muazzam şeyler istiyorlar. Ortalama ile yetinmek nedense bunlara depresif geliyor. Ortalama fizik, ortalama finans – kariyer, ortalama eş… bu tiplerin tam olarak favorisi değil.
“Ağırsağlam” olanlar (benim yakıştırdığım bir sıfat bu, çünkü ağırsağlamdan daha yüce bir mertebe yok!) kendi içindeki enerjiyi sonuna kadar dışa vurmak istiyor. Belki işini seven bir bahçıvan, belki sana okulu sevdiren öğretmen, belki TV’de izlediğimiz bir avukat, kesinlikle güvenini sarsmayan asistanın, belki Einstein, Mozart, Jeff Bezos veya Cristiano Ronaldo.
Bu insanlar bizim takip ettiğimiz, saygı duyduğumuz, ilham aldığımız ve bizi farklı düşünmeye iten insanlar!
***
DİKKAT, HASSAS MEVZU!
Bu makale canını sıkabilir. Çok fazla iddia, hırs veya yargı varmış gibi gelebilir. “Başarı” başlı başına konuşulması tabu olan bir konu zaten, anlıyorum. Oldukça hırslı veya açgözlü olduğumu düşünebilirsin.
Ayrıca bana göre “başarının zamansız prensiplerine göre” olan, sana subjektif, mantıksız veya itici gelebilir, saygı duymadığımı zannetme.
Bu sebeple canını sıkan şeyler görürsen, bence yine de okumak için bir şans ver; ancak elbette yazılanları kabul etmeni beklemiyorum. Sadece, anlamaya çalışırsan hala arkadaş olabiliriz 🙂
Fikirlerini yorumlarda paylaşırsan tüm okuyucular olarak sanırım hayli memnun oluruz.
***
Neden bu makaleyi paylaşıyorum?
Ben de tıpkı senin gibi kendi faturalarıyla boğuşan biriyim, kesinlikle başarı konusunda best-seller yazacak biri değilim. Kesinlikle çok zeki değilim, senden üstün değilim; hatta tanıdığım en loser insanlardan biriyim. Bugün bu sayfaya düşmene vesile olan her şey (Instagram, programlarım, karın kaslarım, takipçiler, sürekli benden bahseden kız arkadaşın vb.) zamanında kaybettiğim şeylerin faturasını ödemeye başladığım için var.
Başlıktan ötürü oluşabilecek hassasiyetleri biraz yatıştırdıysak, artık biraz ciddi şeylerden bahsetmeye başlayalım.
Başarı, istediğini elde etmek, kazanmak… çok önemli. Sandığımızdan, konuştuğumuzdan çok daha önemli! Neden insanlar matematik, politika, edebiyat okuyor da; kimse başarılı olmayı konuşmuyor bilmiyorum ama konuşmalıyız.
Konuşmalıyız ki başarılı olmanın prensiplerini şansa, genetiğe, Allah’a emanet edip bırakmayalım.
Bu makaleyi paylaşıyorum çünkü bu benim çağrım. Bu benim ekosistemime katkım. Çok zeki olduğum için değil, bunları paylaşmak istediğim için.
Beni izleyen veya okuyan birçok insan, özellikle gençler, bir şeyler başarmak istiyor. Kabul edilmeye çalışmaktan bıkmış, fark yaratmak istiyorlar. Bu makalenin amacı da bunun mümkün olduğunu göstermek.
Çünkü birileri bana gösterdi.
Kabul edilmeye çalışsaydım, başkaları istediği için bir mesleği seçmiş, başkaları yakıştırdığı için bir sosyo-kültürel çevreye mensup olurdum. İçimdeki ağırsağlam sürekli bunları yokuşa sürdü ve bugün zamanında bana çılgın diyenler, şimdi tavsiye için arıyor (neden açtığımı başka bir zaman anlatırım, karlı iş..)
***
Bu makalenin amacı seni gazlamak. Belki seni yıkmak, ama ardından sana güç vermek. Birazdan okuyacağın şeyler başarının zamansız prensiplerinin, benim ustalarımdan öğrendiğim kadarıyla bir özeti. Onlarca kitap (seninle bunları da paylaşacağım), mentorluk programı, binlerce dolarlık seminerlerde öğreneceğiniz şeylerin ücretsiz bir broşürü gibi de düşünebilirsiniz. Bende işe yaradılar, devamlı olarak da işe yarıyorlar, siz sordunuz, o halde başlayalım..
***
Abraham Maslow (Google’a sorarsınız), insanoğlunun ihtiyaçlarını bu şekilde bir piramitle ifade etmiş (Ağırsağlam’da piramitleri hep sevdik!). En altta fizyolojik ihtiyaçlarımız bulunurken, piramitte yükseldikçe “kendini gerçekleştirme”, “ağırsağlam olma” daha önemli bir hale geliyor.
Nefes alabilmek, başımızı sokabilecek bir yuvaya sahip olabilmek, ailemizin olması…
Bir yerden sonra ihtiyaçlarımız daha da artıyor ve içimizdeki tutkuyu paylaşmak, başarı için mücadele etmek bir ihtiyaç haline geliyor.
Birçoğumuz burada daha geniş omuzlarla daha hızlı koşmak için var; ama sadece vücudun ağırsağlam ise, yeterince ağırsağlam değilsin!
Hep söylediğim gibi, kişisel evrim vücutta başlar; ancak asla orda bitmemeli. Hatta, vücudumuzu daha iyi yapmak için de zihniyetimiz ağırsağlam olmalı..
Aslında spor yaparken dahi, kelimelere dökemesek bile hepimizin istediği içten içe kendimizi gerçekleştirme (aka. Ağırsağlam olma).
Her gün yüzlerce mesaj okuyorum, ancak henüz kimseden spor yapmak için spor yapıyorum dediğini duymadım. Sporu, kariyeri veya herhangi bir alandaki başarıyı aslında bir şeye ulaşmak için araç yapıyoruz. O da aşağıda çok güzel açıklanıyor.
“Map of Consciousness” veya benim ifademle “şuur seviyesi”; içinde bulunduğumuz duygu ve düşüncelerin ne kadar şuurlu bir merkezden yola çıktığını ifade ediyor. David R. Hawkins, “Power vs Force” adlı muhteşem kitabında bu skalayı sunarak “power” ve “force” arasındaki farkı izah edip, bize aslında yaptığımız işlerde ulaşmayı amaçladığımız yüksek şuuru ifade ediyor.
Yukarıda yıllar önce bu skala ile ilgili hazırladığım bir video var, burada daha detaya inebiliriz; ancak daha fazla uzatmamak adına bahsi toparlıyorum:
Şuur seviyemizi yükseltmek için isteğimiz her neyse başarıya koşmalı, başarılı oldukça şuurumuzu yükseltmeliyiz.
Yani ağırsağlam olmalıyız! (aynı şeyi daha kısa ifade edebiliyoruz.)
***
İstediğin Her Şeyi Elde Etmek Mümkün Mü?
Net bir yanıtta anlaşamadığımız, ezberden yanıtlanan ama önemli bir soru daha.
Bol keseden konuşuyorsun Furkan, ama mümkün mü hiç?
Yetenek mi, çalışma mı? Benzer birbaşka soru.
Yetenek (veya şans veya genetik) en büyük loser bahanelerinden biri. Çünkü hedef göstermesi çok kolay! Oysa ki önyargıların veya sonuca atlayan yüzeysel düşüncelerin ötesinde düşündüğümüzde, aslında istediğimiz her şeyi elde etmek mümkün ve hatta oldukça basit.
Şimdi açıklamama izin ver.
Diyelim çok iyi bir futbolcu olmak istiyorsun, ama bir şekilde Cristiano Ronaldo gibi şanslı veya yetenekli olmadığına kendini ikna ettin ve bu sebeple harekete geçmiyorsun.
Peki Ronaldo’nun şans ve futbol becerilerinin yanında ne kadar şeyi daha öğrenmesi gerekti farkında mısın?
Peki Ronaldo gibi adını duymadığın, kaç yüzlerce multi-milyoner futbolcu var, şuan aktif futbolcu olan, farkında mısın?
Peki Ronaldo gibi medyatik olan kaç yüzlerce milyoner, influencer futbolcu her gün medyada konuşuluyor farkında mısın?
Peki Ronaldo, Ronaldo olmadan önce yetenek ve şansının olduğunu nerden biliyordu sence? Kendi ağırsağlam olma stratejisini yaratarak mı yükseldi; yoksa “yeteneğim ve şansım var” dedi, birileri onu tesadüfen bir yerlere getirdi, başka birileri tesadüfen sponsorluk anlaşmalarını yaptı, bambaşka birileri de Ronaldo ismiyle markalarını yarattı?..
Peki yeteneği ve şansı olan kaç yüz binlerce futbolcu, biraz parladıktan sonra bu yetenek ve şanslarını gece kulüplerinde tüketti, sonra sen onlara “ne hikmetse o kadar da şanslı ve yetenekli değillermiş” dedin?
Peki, diyelim hala seni yeteneğin önemli olduğu konusunda ikna edemedim. Benim eksikliğim, pardon.
Yeteneksizsin ve hatta şanssızsın. Bu yüzden istediğin her şeyi de elde edemezsin, öyle yağma mı var?
Biraz inceleyince görmemiz çok kolay: işletmeler, uzmanlar, mentorlar hiçbir zaman başarı ile yeteneği birbirine bağlamaz. Yetenek ve şans, pastanın üzerinde çilek olabilir. Ama iş etiği, zamanı kullanma, efor gösterme, kafa yapısı, pozitiflik, davranış, tutku asla çalışmadan kazanabileceğin bir şey değil ve her zaman yeteneğin çok daha öncesinde aranan bir özellik olarak kalacak.
Hatta çoğu zaman yetenekli, bu saydıklarımı umursamadığı için kendini limitleyen kişi olacak. Genç sporcularda yapılan araştırmalara göre yetenekli ve genetik olarak elverişli olan sporcuların kariyerlerinin ilerisinde başarı oranı, yeteneksiz olarak addedilenlerden daha kötü. Demek ki, yetenek yanıt değil..
Şans zaten cesaretin eseri.
Bütün bunların ötesinde, yetenek ve çalışma artasında tartışma nasıl olursa olsun, bana göre önemsiz.
Önemli olan tek şey, şuan ne yapıyoruz?
Bana göre hayalini kurabiliyorsan, içine kendini yakıştırıyorsan, küçük ya da büyük her şeyi elde edebilirsin. Kitaplarını okursun, eğitimini alırsın, kafa yapısını benimsersin. Her ustaya sorduğunda göreceksin, her şeyin bir formülü var ve sen de öğrenebilirsin.
Gerçek ustalar sana limit koymaz, “öğrenebilirsin”, hatta “öğrenmelisin” der.
Başarı sadece mümkün değil, sadece kolay da değil. Başarı aslında bir zorunluluk! Neden zorunda olduğun ise yazının sonunda.
Tek bir şartla:
Bedelini tam ödeyerek!
***
Ağırsağlam Mantalite: Tam Bedel Metodu Nedir?
Artık istediğimizi başarabileceğimizi anladığımıza göre (en azından şans veriyor olmalısın), bunu nasıl yapacağımıza bakalım!
İstediğin şeyin ne kadar büyük olduğu önemli değil, tam bedelini ödersen gerisi sadece zamana bağlı.
Hayallerin mütevazi olabilir, çok ulaşılamaz gibi de görünebilir. Ortak noktaları: ne olursa olsun bedelini tam ödemen lazım.
Ağırsağlam mantalitenin manifestosu şu şekilde:
Hayal ettiğin her şeyi başarabilirsin, ne kadar büyük olduğu önemli değil, ancak tam bedelini ödemen lazım!
Tam bedel hususunu anlaması biraz zor ve tecrübe gerektiriyor; ancak şunu peşinen söylemeliyim ki kayda değer her şeyin bedeli de, bereketi de sandığının birkaç katı oluyor.
Basitçe, tahmin ettiğin şeyleri 5-10 ile çarp. Zorluğunu da, beklediğin kazancını da.
Tam bedel metodu (adını ben uydurdum), istediğimiz şeyi elde etmek için gereken tüm bedeli eksiksiz, kaçmadan, indirime girmesini beklemeden ödememiz gerektiğini söylüyor.
Şöyle ki: hemen hemen her seferinde aslında ne yapmamız gerektiğini biliyoruz.
Sınavı geçmek için ne kadar çalışmamız gerektiğini biliyoruz. Kilo vermek için uygulamamız gereken diyeti biliyoruz (bilmiyorsanız her şey bu sitede). İstediğimiz kariyer için, finansal refah için, sağlıklı ilişkiler kurmak için neler yapmamız gerektiğini zaten biliyoruz.
21. yüzyılda “bilmiyorum” artık yok. Bilmiyorsak bile neyi öğrenmemiz gerektiğini biliyoruz ve en iyisinden öğrenmemiz sadece birkaç tıklamaya bakıyor.
Her şeyi biliyoruz zaten ama dünya bilenleri, okuyanları, söyleyenleri ödüllendirmiyor. Sadece yapanlar ödüllendiriliyorlar ve nedense kimse yaparken tam bedelini ödemeyi tercih etmiyor.
Tam bedelini ödemek için sabır gerekiyor. Öğrenmeyi öğrenmek gerekiyor. Kişisel olgunluk, kaybetmeyi göze alabilmek, zorluklarla yüzleşebilmek gerekiyor.
Egomuzu tatmin edecek kadar, elimizi taşın altına yarım koyarak tam bedeli ödeyemeyiz.
Tam bedelini ödemenin bir kısa yolu yok. Hopdirihop puanlarını biriktiremezsin, taksitlendiremezsin, indirimi bekleyemezsin. Sonuna kadar, gerektiği zamanda ödemeyi yapman lazım.
Tam bedeli ödemek zor, ama ne kadar zorluktan kaçmadan ödersen, o kadar sağlam ürün almış olacaksın.
Tam bedelin kaçarı yok. Aradığın şeyi, outlet mağazalarında bulamazsın. Bulduğunu zannetsen bile, istediğin gibi olmaz, istediğin zamanda olmaz. Hayrını tam olarak göremezsin.
Tam bedeli ödemenin yolu bir kaynağa sahip olmak değil, kaynak yaratmayı bilmek. Kaynağın kendisi olmak. Ağırsağlam olmak.
Tam bedeli ödemeden elde ettiğin her şeyden korkmalısın, mümkün olan en kısa zamanda bedeli ödemelisin. İstediğin kariyer, para, aşk, çevre eline geçse bile sen kaynak yaratmayı bilmediğin için zamanla senden uzaklaşacak. Çünkü tam bedeli ödemek, devamlılık gerektiriyor. Şansa bırakılmıyor.
Tam bedeli ödemek çok zor. Her zaman sağda solda indirim ilanları, kampanyalar aklını karıştıracak. Ama ne zaman sezonunda, tam bedelini ödersen o zaman en iyisini alacaksın.
Ve en iyisini almaktan başka çaren yok..
Tam bedeli senin yerine kimse ödeyemez. Devlet senin bedelini ödemek zorunda değil, öyle olduğunu kampanyalarda söylese bile, değil. Ailen senin bedelini ödemek zorunda değil.
Kimse senin bedelini senin yerine ödeyemez, ne kadar iyi bir kaynağın olsa bile, kendin kaynak olmadığın sürece, problem.
***
Tam bedelini ödemek, basit ama kolay olmayan bir model. Dikkat et, ne zaman tam bedeli ödemezsen, o zaman problemle karşılaştın. Çünkü muazzam şeyler her zaman muazzam bedelle geliyor, hatta basit şeyler bile eninde sonunda tam bedelini ödettiriyor. Ulaşmak istediğin şey kolay olsa bile tam bedelini ödemelisin.
Bu prensibe karşı çıkıp, tam bedeli ödemeden karşılığını almak isteyen insanlar çok canımı sıkıyor. Bile isteye kendi potansiyellerini hiçe sayıyorlar ve asla tatmin olmuyorlar.
Özgüvensizlikle başlayan süreçleri, özgüvensizliği körükleyerek, düşük şuuru meşrulaştırarak devam ediyor.
Aslında yapılması gereken tam bedeli ödemeyi kabul ederek, ağırsağlam olmaya başlamak.
Kendim de çok indirim ilanına, kampanyaya aldandım. Ne zaman aldandıysam toparlanmam gerekti.
Kolay olmadı, ama her seferinde değdi!
Bu kadarcık mı? Hayır. Tam bedeli ödemenin bir usülü var. İstediğin ne olursa olsun, bu 3 adım sana yardımcı olacak. Ardından 3 günahtan kaçman gerekiyor. Tam bedelini ödemek kolay değil demiştim, ama her kuruşuna değecek. Sandığından daha iyi şekilde..
***
Kişisel Instagram hesabımda (@furkanrocks) beni takip et, birbirimizi motive edelim. Burada bana birçok kitap – kaynak ve içerik soruluyor ve ben de sürekli paylaşıyorum.
Kitaplar, kaynaklar, mentorlar kazanmak için sana ihtiyacın olan her şeyi verebilir. Bunları sonuna kadar tüketerek ihtiyacın olan her şeyi öğrenebilirsin.
Ağırsağlamlığa Birinci Adım: Ne İstediğine Karar Ver!
Çok basit, hatta aptalca basit görünüyor ama: kararsızlık #1 problem!
Ne istediğini bilmemen, kendini tanıyamamış olman mükemmel olmanın önüne geçen en büyük eksik ve ne yazık ki hepimiz burada çuvallıyoruz.
Biri bize ne istiyorsun diye soru sorduğu zaman ters dönmüş kaplumbağa gibi kalıyoruz, çuvallıyoruz. Ne istediğimizi bilmeden, herhangi bir şeyde fark yaratabilmemiz, ideallerimize ulaşabilmemiz hiç mümkün mü?
Hayatımızda kontrol edebileceğimiz zerre kadar etkisi olmayacak olsa da, başbakan ne yapmış, Selena Gomez’in yeni sponsoru kim olmuş takip ediyoruz; ama oturup kendimizi hiç düşünmüyoruz!
Netlik.
Hayatımızda ihtiyacımız olan şey netlik. Karanlık ve kalabalık bir oda düşünün. Bir sürü karaltı var ve biz küçük bir şey arıyoruz.
Net olmadığımızda, o aradığımız nesneyi el feneri ile araştırmaya benziyor. Çoğu zaman stresli ve yorucu bir süreç oluyor.
Netlik, odanın ışıklarını açmak gibi. İstediğimiz şeyi küçük bir bakışta, stressiz şekilde bulabiliriz.
Başa dönelim, ne istediğimizi bilmemiz gerekiyor. Eğer ne istediğimizi bilmiyorsak, kesinlikle ne istemediğimizi bilmemiz gerekiyor. Peki neden bir türlü bilemiyoruz?
Çünkü başkalarının ne düşündüğü, kendimize istediğimiz şeyi itiraf etmemizi engelliyor. Kabullenmeyi, kendi ağırsağlam olma yolumuzda fark yaratmanın öncesine koyuyoruz.
Çünkü fark yaratmak tam bedelini ödemeyi gerektiriyor ve bundan kaçıyoruz.
Başkalarını mutlu etmeye değil, kendimizi mutlu etmeye çalıştığımız zaman herkes mutlu olacak. Başkalarını etkilemek için değil, kendimizi etkilemek için çalıştığımızda herkes takdir edecek.
Kırıntılar için değil, kurabiye için çalıştığımızda başarılı olacağız.
Ne istediğine karar vermek o kadar zor bir karar ki, ne zaman kendinden emin olsan tepki ile karşılaşacaksın.
Önce kendi kendini engelleyeceksin, çünkü kendine söylediğin hikayeler senin büyük düşünmenin önüne geçecek. Çünkü büyük düşünmek tam bedeli ödemenin eforu ve rahatsızlığını gerektirecek. Hayal ettiğin şeyleri bir kağıda not et ve bak, önce kendin sana neden yapamayacağını söyleyeceksin. Uzun zamandır kendine söylediğin hikayeler en büyük limitin.
Kendimize söylediğimiz hikayeleri düzenli olarak listelemeliyiz. Sağlığı iyi olmayan insanlara bakın, sürekli kendilerine neden kilo veremediklerine dair açıklamalar yaparlar. Kariyerinden memnun olmayanlar sürekli olarak kariyerlerine dair bir korkuyu beslerler.
Başarılı olanlara bakın, başarılı oldukları konularda asla kendilerini limitlemezler, ancak ne kadar çalışkan ve yetenekli olsalar da korkuları olan bir hedef söz konusu olduğunda, asla limitlerini kıramazlar.
İlk iş kendimize söylediğimiz hikayelerden geçiyor. Sürekli olarak şuur seviyemizi kontrol etmeliyiz (yukarıdaki skala ile).
Ne zaman düşük seviyelerdeki düşünce ve hissiyatları yukarı çekersek, o zaman başarı gelecektir.
***
Kendi içinde emin olmaya en büyük engellerden biri de çevren. Buna garanti verebilirim: ne zaman bir hedefin olsa insanlar seni açgözlülükle, hayal görmekle, deli olmakla yargılayacaklar. Buna alışman gerekiyor.
Bu insanlar senin en yakının olsa dahi seni seven insanlar değiller. Sevgi, senin içindeki ağırsağlamı görüp bunun açığa çıkması için yardımcı olmak isteyen insanlara mahsus.
Bunun aksindeki her şey, sadece senin ağırsağlam olmanın onlarda yaratacağı özgüvensizlik.
Vücut geliştirmek, milyoner olmak, Mars’a araba göndermek… Hedefin ne olursa olsun istediğin başırıyı elde edebilmek için bunlara hazır olmalı, bunları dinlemeli ancak asla inanmamalısın. En büyük insanların hepsi bunla yüzleşti, duydular, dinlediler, ancak inanmadılar.
Doğru çevre senin ağırsağlam olmanı sadece mümkün görmez, bunu yaparken sana yardımcı olur.
Kural öyle ki, en yakınındaki insanlardan bunları gördüğünde şaşırmamalısın. Bununla nasıl güreşeceğin ise yazının devamında.
Küçük Düşünmekten Kurtul!
Bu aşamada bir şeyden kurtulman gerekiyor: o da küçük düşünmek.
Kendine güvenerek, sürekli olarak kendine söylediğin hikayeleri fark etmeli, bunları düşük şuur seviyesinden yukarılara taşımalısın.
Bütün problemlerden büyük düşünerek kurtulabilirsin. Büyük düşünmenin yaratabileceği tüm problemler, daha büyük düşünerek aşılabilir.
Küçük düşünmek ise asla seni tatmin etmez.
Ne istediğini ve ne istemediğini öyle iyi anlamalısın ki, bunların dışında bir hayatı düşünemeyeceksin. Büyük küçük tüm başarının ilk adımı bu. Bu adımı ihmal edersen, asla kazanamazsın!
Bedelini tam öde!
Ağırsağlamlığa İkinci Adım: Faturalarını Öde!
İstediğin şeyi başarmayı bırak, bundan emin olman dahi zaman alacak. Mucizevi bir anı bekleyip uğrunda çalışmamak ise sadece kendini kandırmak.
Çelik gibi bir inanç sadece bakış açısıyla şekillenmez; o yolda birçok küçük başarıyla şekillenir. Bu yüzden tam bedeli ödemek demek faturaları zamanında yatırmayı gerektirir!
Acelecilik!
Acelecilik bu aşamada sahip olman gereken en önemli özellik. Yapman gerekenleri bir an önce bitirmek için o kadar acele etmelisin ki; yürüyüşün hızlanmalı, uykuların kaçmalı, ilişkilerin bozulmalı, birazcık aklını kaybetmelisin!
Kaçınılmaz olan bir şey var ki: hedefin büyüdükçe faturalar birikecek. Ancak ve ancak aceleci olarak, bu faturaları yetiştirebilirsin.
Beni yanlış anlamanı istemem, zaten hedeflerin tahmin ettiğinin 5-10 katı daha çok zaman ve efor isteyecek; bu yüzden kolay bir mücadele içinde olacağını zannetme. Sadece hazırlıklı ol.
Kendine zaman ver. Zamanlamanın ve sabrın ustası ol. Günlük hayatında görevleri yerine getirmede acele ettiğin kadar, geniş zaman için de sabırlı ol.
Ne kadar sağlam bir inancın olursa, buna o kadar kolay alışırsın.
Ve buna kesinlikle alışmalısın…
Akıllı çalış!
Çok çalışmak kesinlikle her başarının en temel bileşeni, ancak başarıyı garantilemez. Akıllı çalışmalı ve sürekli kendine eklemelisin.
Kürek ile başladığın yola daha fazla kürek sallayarak devam edemezsin, el arabasına, kamyona, tıra, filoya geçiş yapman lazım!
Bunun da yolu kendini geliştirme ve sürekli öğrenme!
Ortalama bir insan yılda 1 kitap okuyor. O da muhtemelen şuur seviyesini yükseltme adına pek bir şey içermiyor.
Ortalama bir CEO yılda 50 kitap okuyor. Bunların hiçbiri seni oyalayacak kitaplar olmamalı.
Okuduğun kitap miktarı senin başarını direkt olarak etkileyecek, çünkü bilgi ve tecrübeyi derli toplu almanın en iyi yolu kitaplar. Unutma, her şeyin bir formülü var. Birileri bulduysa, sen yeniden icat etme!
Paraya değil, stratejiye ihtiyacın var!
İlerlediğin yolda ihtiyacın olan her şeye ulaşamayacaksın. “Ah şu olsa, gerisi gelecek” diyeceğin birçok şey olabilir. Burada yine büyük düşünmeyi ve yaratıcılığı kullanman gerekiyor. İş adamı ve mentor Peter Sage’nin bir sözünü unutamıyorum: “Başarmak için paraya ihtiyacın yok, sadece daha iyi bir stratejiye ihtiyacın var!”
Her seferinde, lazım olduğunu sandığımız şeyin dışında 20 farklı opsiyon daha bulunuyor. Biz kendi zihnimizdekine çok fazla tutulursak, diğerlerini göremeyiz. Sürekli aynı duvarı dövmek yerine geri çekilip strateji geliştirmeyi öğrenmelisin.
Örneğin Ağırsağlam’da bunun örneklerini bolca okudun. Yıllardır aynı diyet yanlışlarını, aynı antrenman yanlışlarını yapanlara farklı stratejileri göstererek kat be kat verimli sonuçlar aldıklarını gösterdik. Aynı stratejiyi hayatın her alanında kullanmalısın.
Çevrene dikkat!
Akıllı çalışmanın en verimli yöntemlerinden biri de çevrenin kazananlardan oluşması. Üzüm üzüme baka baka kararır, çevrendeki her şeyin bulaşıcı olduğunu unutma! Ayrıca çevreni ağırsağlam insanlarla doldurman, bu yolda kitaplardan daha faydalı olabilecek tek şey.
Ustaların usta olmadan önce ustalaştığı bir konu da delege etme, yetkilendirme. Çok çalışmak demek her şeye kendin yetişmek anlamına gelmiyor. Burada ideal şu: başkalarının senin için yapabileceği hiçbir şeyi kendin yapma! Fırsatını bulduğun anda yetkilendir, taşerona yaptır, satın al, paylaş, güçlerini birleştir. Bu yolda insanlarla geçinmeyi iyi bilmen lazım, bu sanatın detayları da yazının devamında…
Bu aşamada sana en çok yardımcı olacak şeylerden biri ise kaybetmek! Ne kadar ironik ve ruh hastası gelse de; çalışmak ve acelecilik sadece faydalı iken, başarısızlık neredeyse şart!
Bu yüzden büyük küçük her kaybına şükretmelisin. Ateşin içine ne atarsan at, ateşi kuvvetlendirir. Karşılaştığın zorlukların hepsini basamak yapmaya mental olarak hazırlanmalısın. Acısını yaşayıp, devam edebilmelisin.
Diğerlerinin Eğlence Dediği Şeylerden Kurtul!
Bu aşamada kurtulman gereken şey ise, diğer herkesin eğlenceli bulduğu şeyler. Uzun zamanda ağırsağlam olmanı engelleyen kısa dönem başarılar, zevkler, oyalamacalar.
Dinlenmeye ihtiyacımız var, ama oyalanmaya ihtiyacımız yok. Ağırsağlam olanın eğlencesi kazanmak. Çünkü kazanmak için çalışmanın keyfi yüksek şuur seviyesinden gelirken; eğlence ihtiyacı çoğunlukla özgüvensizlikten ve düşük şuur seviyesinden geliyor. Kendini hayattan eksik kalıyormuş gibi hissettiğinde bunun özgüvensizlik olup olmadığını sorgula.
Eğer büyük bir hedefin varsa, küçük insanlarla partileme. Büyük insanlarla partile. Kırıntılardan vazgeç, yoksa kurabiyeyi elde edemezsin.
Bunu yapmaya başladığında sana engel olacak olan nefsin değil, çevren olacak. Sen zaten çalışarak oldukça mutlusun ama insanlar senin hayallerinin saçma olduğunu veya çok fazla çalıştığını, hatta takıntı yaptığını söyleyecekler. Bunu kişisel olarak da çok yaşadım, hatta zaman zaman kendimi sorguladım. Ardından özgüvensizliğimden dolayı bu insanlara kulak astığımı fark ettim ve seviyemi artırdım.
Çoğu insan çok çalıştığın için seni küçümseyecek, çok çalıştığından bahsetmemen lazım. Onları etkileyecek olan şeyler kazandığın güç ve başarıların olacak, ancak çalışmandan asla etkilenmeyecekler. Çok çalışmayı bir bahane veya sempati kazanma aracı olarak kullanma, insanlar bunu anlamaz.
Ancak ağırsağlam olanlar seni çok çalışmaya motive edenler olacak.
Bedelini tam öde!
Ağırsağlamlığa Üçüncü Adım: İnsanları Sev!
Bütün yolculuğunun en zor kısmı insanları anlamak. Direk kabul et ve kurtul: insanlar asla rasyonel düşünmezler!
Bilgisayarlar rasyonel ama insanlar değil. İnsanlar duygusal düşünür.
Asla tartışma, asla kendi rasyonelliğin ile yaklaşma; onların rasyonelliğini anla ve onlarla iletişiminde senin değil, onların değerlerini kabul et.
Bunu söylediğimde manipülasyon gibi gelebilir. Manipülasyon insanların değerlerini kabul ettiğinde değil, kabul ediyormuş gibi göründüğünde olur. Manipülasyon çoğu zaman işe yaramaz, aslında kendini işe yaradığına manipüle edersin. Senin gerçekten insanları önemsemen, gerçekten onların değerlerini kabul etmen gerekiyor.
Hayatının her alanında kendine ait felsefen olabilir, ama sen ne kadar saçma bulsan da başkaları için empati kuramazsan, onları gerçekten umursamazsan onlardan bir şey bekleme.
Bu konuda egoyu, kendini üstün görmeyi bırakman lazım. Herkes kendine göre haklı. Kimse doğuştan kötü insan değil, sadece farklı vizyon ve perspektifleri var. Bu onları limitleyebilir, onları verimsiz veya zararlı yapabilir. Ama senin bundan etkilenmeden onlarla bağlantı kurabilmen lazım.
Karşındaki düşük vizyonlu olabilir, genelde öyle olacaklar zaten (çünkü kimse senin gibi tam bedeli ödemiyor!). Ama yine de onu önemsemezsen, onu yüksek vizyona taşıyamazsın! İnsanları sevmen lazım. İnsanları sevmek için de önce kendini sevmen lazım. Gerçekten koşul beklemeden önce kendine inanır, kendini anlar, kendine karar verir ve seversen; sonra insanları anlar ve sevebilirsin. Bunu yaptığında kimileri seni sevmeye başlar. Bu kimileri zaten senin için yeterli.
Haterlar senin gücün!
Karşındaki kim olursa olsun sen en etik, en anlayışlı ve ilgili insan olursan fırsatlar yağmaya başlar. Fakat seni sevmeyen ve düpedüz sana zarar vermek isteyen insanlar olduğunu da kabul etmen lazım. Birçok insan “hater” karakterleri anlayamıyor, bunun üzerine sinirleniyor, motivasyonunu kaybediyor. Ama haterların senin gücün olduğunu kabul etmen lazım.
Nefret, sevginin tersi değildir. Umursamamak, sevginin tersidir. Nefret edenlerini iyi yönet. Dünyanın en güçlü insanları sevenleri ile nefret edenlerini %50 – %50 tutmayı başarabilen ve bu insanları polarize edenlerdir. Diktatörlere bakabilirsin.
Büyük markalara bak, Apple seven kadar Apple’dan nefret eden de var. Apple bunun için bir şey yapmıyor! Ama Apple bunun için triplere de girmiyor. Bunun normal olduğunu kabul ediyor, motivasyonunu bozmuyor, haterların reklamlarını yapmasını mutlu bir şekilde izliyor.
Karşılıksız ver!
Ver ver ver, ver Allah’ım ver! En etik, en anlayışlı, en yardımsever, en ilgili insan sen ol. O kadar fazla insanlara kendinden ver ki, insanlar artık sana “yahu yeter, artık biraz da biz verelim” desinler.
Ağırsağlam’da stratejim hep bu oldu. 4 senedir sürekli senin gibi belki 3-5 milyon insana elimden ne geliyorsa vermeye çalıştım. Beni sokakta tanımadığım birine 30 dakika bir konuyu anlatırken görebilirsin.
Bu yüzden en çok kazanan fitness personalarından biri oldum. 24 yaşında. Bu böbürlenmek için söylediğim bir şey değil, bu benim stratejim. Kendimi vermeye aşık ettim! Sen de etmelisin!
Şuan yeni kurulan çoğu firma, tüm dünyadan başarılı politikacılar, sanatçılar bu taktikle ilerliyor. Dediğim gibi, manipülasyon için değil, gerçekten önemsediğin için!
Batmak üzere olanlar ise nasıl daha az veririz diye düşünüyorlar. Önemsemiyorlar. Dolayısıyla karşısındaki insanı anlamıyorlar, dolayısıyla verirken mutlu olmuyorlar, birçok fırsatı da basitçe tepmiş oluyorlar…
Birçok insan vermekten korkuyor, çünkü birilerinin onları kullanması fikri onları dehşete düşürüyor. Bu en büyük özgüvensizliklerden biri. Birçok kişi sizi kullanacak, doğru.
Ama çoğunluk sizi taklit edecek, size geri vermeye çalışacak. Bu insanlar senin hedef kitlen.
Çevrendeki Kilitlerden Kurtul!
İnsanları önemse, ama sana zarar verenlerden kurtul. Narsist, bencil ve sürekli problem yaratan insanlardan kurtul. Şanssız ve kaybeden insanlardan kurtul. Bu insanlar bulaşıcı. Bu insanları da önemse, anlamaya çalış, ancak yakınlarında durma.
Sadece bunlardan kurtularak onlara ağırsağlam olmak için ilham verebilirsin.
Tam bedeli öde.
Ağırsağlamın İşleyebileceği En Büyük Günahlar
Ağırsağlam olmaya giderken hayat zor. Sandığının 5-10 katı daha zor. Bu yolda birkaç günahtan kaçınırsan, gittikçe kolaylaşır ve getirisi artar.
Asla, asla, asla… Vazgeçme!
Vazgeçmek, senin kendi yüksek şuurunu terketmen anlamına geliyor. Asla tam bedeli ödemediğin için, asla tatmin olamayacağın anlamına geliyor. Seni özenti, taklitçi, konuşan ama beceremeyen pozisyonuna sokuyor.
Seni özgüvensiz yapıyor.
Vazgeçmenin geçici rahatlığı başta seni kandırıyor, ancak asla ağırsağlam olmayacak olmanın ağırlığı ömrün boyunca sırtına biniyor. Mümkün olduğunca erken vazgeçmekten vazgeç!
Vazgeçmek bir alışkanlık!
Ne kadar küçük olursa olsun, başladığın işten vazgeçiyorsan bir alışkanlık kazanıyorsun. Uzun zaman önce vazgeçmeyi bıraktım. Sırf bu alışkanlığı kazanmayım diye saçma sapan şeylerden bile vazgeçmiyorum. Ama işe yarıyor.
Vazgeçenden uzak dur!
Asla vazgeçenden, özentiden, başaramayandan tavsiye alma. Elbette herkesi önemsiyoruz, herkesi dinliyoruz, ama herkese inanmak zorunda değiliz. Enerjini eforunu başaranlara ayır. Başarmanın kaçınılmaz olduğunu, sadece zamana bağlı olduğunu hatırlat kendine ve vazgeçmekten vazgeç.
Bencillik!
Belki hiç düşünmedin ama, ağırsağlam olmaman bencillik. Ağırsağlam olmaman küçük düşünmek.
Senin ağırsağlam olman sadece senle alakalı değil, hepimizle alakalı.
Bu resme baktığımızda, bize tatlış geliyor. Nasıl da güzel değil mi, dünyayı küçük iyilikler kurtaracak :))) <3<3
Küçük iyilikler güzeldir, ama küçüktür. Sen büyük işler yapmazsan, kendi özgüvensizliğin nedeniyle, tam bedeli ödemekten korktuğun için büyük olamazsan; bu hepimizi etkiler.
Büyük insanlara büyük diyoruz, çünkü büyük iyilikler yapıyorlar. Büyük politikacılar, büyük iş adamları, büyük din adamları, büyük sanatçılar zamanında tam bedeli ödediği için biz bugün bir şeylere sahibiz.
Birileri zamanında ağaç diktiği için biz gölgesinde dinleniyoruz…
Herkes ağırsağlam olmak zorunda değil.
Herkes büyük olmak zorunda da değil.
Hatta herkes iyi olmak zorunda da değil.
Ama sen büyük olmak istedin.
Sen ağırsağlam olmak istedin.
Sen iyi olmak istedin.
Vazgeçersen, bencillik edersin.
Ağırsağlam olmak senin için bir opsiyon değil. Bir sorumluluk, bir zorunluluk. Tam bedeli öde!
Kıyaslama!
Hepimizin sık sık işlediği günahlardan biri de kendimizi başkaları ile kıyaslamak.
Mantıklı düşününce kıyas yapmamız çok saçma. Hepimizin farklı özellikleri var, kimse birbirinden üstün değil, alçak değil, kimse eşit de değil. Herkes farklı ve bu mükemmel.
Hepimizin istekleri farklı, ödemesi gereken faturaları farklı, ancak aynı şeyi istemesek bile bazen kıskanıyoruz, kendimizi kıyaslıyoruz.
İnsanların rasyonel olmadığını söylemiştim…
Kıyas yapmaktan ve dolayısıyla enerjiyi boşa harcamaktan kaçınmanın en iyi yolu, kendi işimizle ilgilenmek. Kendi motivasyonumuzu artırmak. Sahip olmadığımız şeylere değil, sahip olduğumuz ve iyi olduğumuz şeylere odaklanmak.
Günün sonunda hiçbir zaman eksiksiz ve kusursuz olmayacağız.
Ancak en az bir konuda ağırsağlam olduğumuzda bütün bedeli ödemiş olacağız.
Kıyas yapma, tam bedeli öde.
***
Şimdi, gerçek anlamda başarılı olmak için ihtiyacın olan her şeyi okudun.
En büyük kaynağın, kaynak yaratabilmeyi bilmek olduğunu hatırladın.
İhtiyacın olan şeyin bir insan, bir meta olduğunu değil, daha iyi strateji olduğunu hatırladın.
Motivasyonunu kaybetme. Tam bedeli öde, acele et. Kendini sev, insanları sev, insanları umursa. İnsanlara ver.
Bu sayfayı kaydet, açıp açıp oku.
Instagram’da @furkanrocks adresinden beni takip et, benimle paslaş, bana tavsiye ver, benden tavsiye iste.
Kendine birkaç yıl zaman tanı, sonra başarın için beraber partileriz.
Ama asla bencillik etme, vazgeçme, tam bedeli öde!
Beğenebileceğiniz Diğer Makaleler
6 Aralık 2020
G Shock GBD-H1000 Sporcu Saati İncelemesi
1 Haziran 2019
Ayak ve Bilek Sakatlıkları
30 Ocak 2019
2021 in ilk gününde bir daha okumak istedim , malum yeni kararlar alıyoruz . Bu yorumu kendim için yazıyorum . Bir daha okuduğumda ,sona geldiğimde kendimden bir şeyler görmek beni mutlu edicek .
Şimdiye kadar okuduğum en etkileyici yazılardan biri(kişisel gelişim) de diyebiliriz. Ve bunu çok sevdim tebrik ediyorum güzel buluş “tam bedel ödemek”
Arkadaşlarınızla paylaşırsanız çok mutlu oluruz!
Merhaba
Birçok arkadaşımla bu yazıyı paylaştım hepside çok beğendi 🙂
Benim merak ettiğim şey ise seni bu projeye başlamaya iten şey neydi, bu ve buna benzer yazıların çok hoşuma gidiyor bende yazmak bir blog oluşturmak istiyorum ama düzgün bir dille yazabailecek durumda olduğumu düşünmüyorum yazı yazmayla ilgili birkaç püf noktası önerebilir misin ?